Türkiye’de İlk Defa Evcil Hayvan Tahliyesine İlişkin Emsal Bir Karar Verildi

Kişisel Veri İhlali Bildirimi
22 Haziran 2020
Gümrük Vergilerinin Eksik Ödenmesi Nedeniyle Başlatılan Bir Soruşturma veya Kovuşturmaya Konu Kara Taşıtlarının Sahiplerine İadesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik
22 Haziran 2020

Türkiye’de İlk Defa Evcil Hayvan Tahliyesine İlişkin Emsal Bir Karar Verildi

Türkiye’de ilk defa, evcil hayvanın tahliyesine ilişkin verilen yerel mahkeme kararı bozularak, hayvanın tahliye edilmemesine yönelik kesin olmak üzere karar verildi. Karar, tüm Türkiye için emsal niteliktedir. Evcil Hayvanların tahliyesi davalarında Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Temel Hak ve Özgürlükler ile Yönetim Planındaki hayvan beslenmesi yasağının çakışması nedeniyle bir çok sorun yaşanmaktaydı. Bölge Adliye Mahkemesi oy birliği ile hayvan sahiplerini haklı görerek verdiği kesin kararda devrim niteliğinde gerekçelere yer vermiştir.

T.C.
BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
G E R E K Ç E L İ İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO : 2019/142
KARAR NO : 2019/682
BAŞKAN : ……………………..
ÜYE : ………………………
ÜYE : ……………………..
KATİP : ………………………………
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BURSA 5. SULH HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/12/2018
NUMARASI : 2018/1968 Esas 2018/2646 Karar
DAVACI : A… Evleri Sitesi Yönetimini Temsilen Yönetici …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU: Kat Mülkiyeti Kanunundan Kaynaklanan Davalar
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosya içindeki tüm belgeler ile dairemiz üyesi tarafından hazırlanan ön inceleme ve inceleme raporu incelendi. Gereği görüşüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının 2017 yılından itibaren C Blok 1 nolu dairede oturduğunu ve dairede köpek beslediğini, sitenin 2014 tarihli yönetim planının 2. bölüm 11. maddesi ç bendinde site sakinlerinin bağımsız bölümlerinde ve ortak yerlerde evcil hayvan beslenmesinin yasaklandığını, davalının dairesinde beslediği köpeğin çıkardığı gürültü ve yarattığı korku nedeniyle rahatsızlık verdiğini belirterek köpeğin siteden uzaklaştırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; müvekkilinin 2017 yılı Nisan ayında siteye taşındığını, yönetim planındaki yasak konusunda bilgilendirilmediğini, yönetim planındaki yasağın TBK’nun 27. maddesine aykırı olduğunu, çevreye rahatsızlık vermeyen köpeğin evden uzaklaştırılmasının istenmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu belirterek, öncelikle yönetim planındaki yasaklamanın geçersizliğinin tespitini ve davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; yönetim planındaki yasak ve site sakinlerinden, köpekten rahatsız olduklarına ilişkin toplanmış olan imzalara göre davanın kabulüne karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
İstinaf eden davalı vekili sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde; cevap dilekçesindeki savunmalarını tekrar ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
İstinafa cevap veren davacı vekili; Yargıtay 20.Hukuk Dairesinin 2017/3515 esas, 2018/3192 karar sayılı kararında açıkça belirtildiği üzere yönetim planında evcil hayvan beslenmesinin yasaklanmış olmasının tek başına yeterli olduğunu belirterek istinaf isteminin reddini savunmuştur.
HMK’nun “İncelemenin Kapsamı” başlıklı 355. maddesinde “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu re’sen gözetir.” düzenlemesi bulunmaktadır. Bu nedenle dairemizce inceleme, istinaf başvuru dilekçesinde gösterilen istinaf sebepleri ve mahkemece re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine aykırılık oluşturan sebeplerle sınırlı olarak yapılmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
Eldeki dava; 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 33/2 maddesi uyarınca “Hakimin müdahalesi” ile yönetim planına aykırı olarak evde beslenen köpeğin uzaklaştırılması davasıdır.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir. Şöyle ki;
Mahkemece davalının oturduğu dairenin tapu kaydı getirtilmemiş, taşınmazın Kat Mülkiyeti Kanunu’na tabi bir yer olup olmadığı, Kat Mülkiyeti Kanunu uyarınca tapuya tescil edilmiş bir bağımsız bölüm ise sitenin birden fazla parsel üzerinde kurulmuş olup olmadığı, buna göre toplu yapıya geçip geçmediği ve uyuşmazlıkta Kat Mülkiyeti Kanunu’nun uygulanıp uygulanmayacağı, davanın sulh hukuk mahkemesinde görülüp görülemeyeceği incelenmemiştir. Mahkemenin görevi kamu düzeninden olup taraflarca öne sürülmese dahi mahkemece re’sen araştırılması gerekir. Bu nedenle Kat Mülkiyeti Kanunu hükümlerine dayanılarak açılan davada tapu kaydı getirtilmeden taşınmazın Kat Mülkiyeti Kanunu’na tabi yerlerden kabul edilmesi hatalıdır.
Ayrıca davacı vekili, dava dilekçesi ekinde 16.02.2014 tarihli yönetim planının onaysız bilgisayar çıktısını sunmuş, mahkemece yönetim planı tapu idaresinden dosyaya getirtilmemiş ve bu yönetim planına itibar edilerek hüküm kurulmuştur. Ancak tapu kaydı getirtilmeden 16.02.2014 tarihli yönetim planının tapuya işlenip işlenmediği tespit edilemez. Bu nedenle tapu kaydı ve yönetim planı tapu müdürlüğünden getirtilmeden davaya devam olunarak hüküm kurulması hatalı olmuştur.
Mahkemece yönetim planının 11/ç bendindeki “Kendi bağımsız bölümlerinde kedi, köpek ve tavuk vs. hayvan besleyemezler.” düzenlemesi uyarınca davanın kabulüne karar verilmiş, davalıya ait köpeğin diğer kat maliklerine zarar verip vermediğine ilişkin deliller toplanmamıştır.
Her ne kadar Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 10/07/1995 tarih, 1995/7532 Esas-1995/8102 Karar sayılı kararında açık bir şekilde “Kat Mülkiyeti Kanunu 28. maddesine göre tüm kat maliklerini bağlayıcı sözleşme niteliğinde olan yönetim planında, bağımsız bölüm ve eklentilerinde kedi, köpek gibi hayvanların beslenmesi açıkça yasaklanmış ise, bağımsız bölümde beslenen köpek çevresine rahatsızlık vermemiş olsa dahi uyuşmazlık halinde mahkemece yönetim planı hükmünün uygulanması zorunludur.” denilerek, yönetim planında yasaklamaya ilişkin bir düzenleme var ise bu durumda hayvanın rahatsızlık verip vermediğine bakılmaksızın hayvanın uzaklaştırılmasına karar verilmesi gerektiği benimsenmiş ise de; dairemizce öncelikle yönetim planının “Hukuksal Niteliği” ve yasaklamanın geçerli olup olmadığının irdelenmesi gerekmiştir.
634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 28/1. maddesinde “Yönetim planı yönetim tarzını, kullanma maksat ve şeklini yönetici ve denetçilerin alacakları ücreti ve yönetime ait diğer hususları düzenler. Yönetim planı, bütün kat maliklerini bağlayan bir sözleşme hükmündedir.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Bütün kat maliklerini bağlayan “Yönetim Planı”nın ne şekilde oluştuğu incelendiğinde;
634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 12/b maddesi, kat mülkiyetinin kurulması sırasında kat irtifakını veya kat mülkiyetini kuran malik veya malikler tarafından imzalanmış bir yönetim planının tapu idaresine verilmesinin zorunlu olduğunu düzenlemektedir.
Buna göre “Yönetim Planı”, tüm kat maliklerinin bir araya gelerek oluşturdukları ve uzlaşma ile oluşturulmuş bir belge değildir. Uygulamada kat irtifakı veya kat mülkiyeti, çoğunlukla müteahhit firma tarafından inşaata başlanır iken kurulmakta, müteahhit firma tek başına oluşturduğu “Yönetim Planı”nı diğer belgeler ile birlikte tek başına imzalayarak tapu idaresine vermekte ve bu yönetim planı kat mülkiyeti kütüğünün beyanlar hanesine işlenerek, inşa edilen ana taşınmazda bağımsız bölüm edinen tüm kat maliklerini bağlamaktadır.
Yasal düzenleme karşısında; çoğunlukla müteahhit firma tarafından tek başına oluşturulan ancak değiştirilebilmesi için ancak bütün kat maliklerinin beşte dördünün oyuna ihtiyaç duyulan “Yönetim Planı”nın hukuksal niteliğinin “Bütün kat maliklerini bağlayan sözleşme” olduğu açıktır.
Bu durumda dairemizce “Yönetim Planı”nın sözleşme niteliği göz önünde bulundurularak tarafların hukuksal durumlarının “Sözleşme” hükümlerine göre değerlendirilmesi gerekmiştir.
6098 sayılı Borçlar Kanunu, 1-48 maddelerinde Sözleşmeden Doğan Borç İlişkileri’ni düzenlemektedir.
Buna göre “Sözleşme” borç doğuran en önemli hukuksal nedendir. Sözleşme taraflarına hak ve borçlar doğurur. Türk hukukunda sözleşme serbestliği ilkesi benimsenmiştir. Taraflar kanunda belirtilen belirli durumlar dışında diledikleri konularda serbestçe sözleşme yapabilirler. Sözleşme, taraflarını bağlar.
Üstte açıklandığı üzere davamızın çözümünde önemli bir rol oynayan “Yönetim Planı” Borçlar Kanunu’nun 1-48’inci maddelerinde düzenlenmiş bir “Sözleşme” hükmündedir ve bütün kat maliklerini bağlayacaktır.
Bağlayıcılık, tarafların sözleşme hükümlerine uymak zorunda olduğunu, uymaz ise diğer tarafın hukuksal korunma ve sözleşme hükümlerinin uygulanmasını isteyebileceğini, tarafların sözleşme hükümlerini sonradan tek taraflı olarak değiştiremeyeceğini ifade eden, kendisine bir çok hukuksal sonuç bağlanmış bir kavramdır.
Ancak, Borçlar Kanunu’nun 27. Maddesi “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.
Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.“ düzenlemesini içermektedir.
Buna göre, “Sözleşme”nin geçerli olabilmesi;
-Kanunun emredici hükümlerine,
-ahlaka,
-kamu düzenine,
-kişilik haklarına,
Aykırı olmaması koşuluna bağlıdır.
Belirtilen konularda aykırı hükümler taşıyan sözleşme geçersizdir.
Taraflar, bir sözleşmede kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı düzenlemeler var ise bu düzenlemelerin hükümsüz sayılması için hakime başvurabilirler.
Hakim, görmüş olduğu davada tarafların dayandığı sözleşmede, hükümsüz sayılmasını gerektirir bu tür bir aykırılık bulunduğunu gördüğünde re’sen bu kısmı hükümsüz sayacaktır.
Zira hukukta bu aykırılıklar “Mutlak Butlan” teşkil edip taraflarca öne sürülmese dahi hukuksal sonuç doğurmazlar.
Bu halde dairemizce yönetim planının 11/ç maddesinde bulunan”Kendi bağımsız bölümlerinde kedi, köpek ve tavuk vs. hayvan besleyemezler.” düzenlemesinin, kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı olup olmadığının incelenmesi gerekir.
Kişilik haklarının neler olduğu Temel Hak ve Özgürlükler kavramı ile ilintilidir. Kanunda açıkça Temel Hak ve Özgürlükler ifadesine yer verilmemiş olsa dahi, temel hak ve özgürlüklerin, kişilik hakları kavramına dahil olduğu, sözleşmelerin temel hak ve özgürlüklere aykırı olamayacağı açıktır.
HAYVAN HAKLARI KONUSUNDA DÜZENLEMELER :
A.-Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO (United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization) tarafından 15 Ekim 1978’de Paris UNESCO evinde Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi ilan edilmiştir. Bu metin, 1989 yılında Hayvan Hakları Birliği tarafından tekrar düzenlenerek 1990 yılında UNESCO Genel Direktörü’ne sunulmuş ve aynı yıl halka açıklanmıştır.
Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi;
Başlangıçta “Yaşamın tek olduğunu, yaşayan bütün canlıların ortak bir kökeni olduğunu ve türlerin evrimi yönünde farklılaştığını, yaşayan bütün canlıların doğal haklara sahip olduğunu ve sinir sistemi olan her hayvanın kendine özgü hakları bulunduğunu, bu doğal hakların küçümsenmesi ve hatta kolayca göz ardı edilmesinin doğa üzerinde ciddi zararlar doğuracağını ve insanoğlunun hayvanlara karşı suç işlemesine sebebiyet vereceğini, türlerin birlikte olmasının diğer hayvan türlerinin yaşama hakkının insanoğlu tarafından tanınmasını ifade edeceğini, insanoğlu tarafından hayvanlara saygı gösterilmesinin bir insanın bir diğerine gösterdiği saygıdan ayrı tutulamayacağını dikkate alarak, ilan edilir ki;” düzenlemesinin ardından,
Henüz 1. maddesinde
“Bütün hayvanlar biyolojik denge kavramı içerisinde varolmak bakımından eşit haklara sahiptir.”
2. maddesinde
“Bütün hayvanlar saygı gösterilme hakkına sahiptir. “
düzenlemeleri ile Hayvan’ı insanlar gibi hak sahibi varlık olarak kabul etmiştir.
Temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası metinler, her türlü hukuksal kuralın üzerinde yer alır. Hukukta, genel olarak Anayasa, normlar piramidinin en üstünde gösterilir. Ancak Anayasa dahi insanlık ailesinin kabul ettiği temel hak ve özgürlüklere aykırı düzenlemeler içeremez.
Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi, hayvanların temel hak ve özgürlüklerini ortaya koyan temel metin olması nedeni ile hakimin gerek diğer mevzuatı yorumlarken, gerekse taraflar arasındaki sözleşmeleri incelerken başvuracağı bir metindir.
Bu yaklaşım ile Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi incelendiğinde,
-Hayvanların aynı insanlar gibi hak sahibi olabileceği anlaşılmaktadır. Bu düzenleme hayvanı hak ehliyetine sahip kabul etmektedir.
Hayvan, aynı insanlar gibi hak ehliyetine sahip kabul edildiğine göre hakim, Borçlar Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca taraflar arasında yapılan sözleşmenin kişilik haklarına aykırı hükümler içerip içermediğini değerlendirir iken, yalnızca sözleşmenin tarafı olan insanların kişilik haklarını değerlendirmeyecek, sözleşmenin hayvanın kişilik haklarına aykırı düzenlemeler içerip içermediğini de göz önünde bulunduracaktır.
-Bildirgenin 5. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında “1. Bir insanın desteğine ihtiyaç duyan her hayvan uygun beslenme ve bakımı görme hakkına sahiptir.
2. Hiçbir koşul altında terk edilemez veya adil olmayan bir şekilde öldürülemezler.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Bu düzenleme insana, desteğe ihtiyaç duyan hayvanı besleme ve bakımını yapma yükümlülüğünü yüklemektedir.
B.-2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90/son maddesi “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7.5.2004-5170/7 md.)Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.” düzenlemesini içermektedir.
Bu düzenleme uyarınca, TBMM tarafından 4934 sayılı kanun ile uygun bulunarak kanun hükmünde sayılan 18 Kasım 1999 tarihinde Strazburg ‘da imzalanan “Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi”nin incelenmesinde;
-Giriş kısmında, “İnsanın yaşayan tüm canlılara ahlâkî bir yükümlülüğünün olduğunu tanıyarak ve insan ile ev hayvanları arasında mevcut özel ilişkileri hatırda tutarak,
Ev hayvanlarının yaşam kalitesine olan katkılarını ve bunun sonucu olarak da toplum için taşıdığı önemi dikkate alarak,” açıklamaları ile insanın tüm canlılara, özelde hayvana karşı ahlaki yükümlülüğünün bulunduğunu ve ev hayvanlarının, insanın yaşam kalitesine katkı sunarak toplum için önem taşıdığının kabul edildiği görülmektedir.
Hakim, taraflar arasında yapılan sözleşme hükümlerinin geçerli olup olmadığını değerlendirir iken insanın ahlaki yükümlülüğünü ve sözleşmenin tarafı olan insan ile ev hayvanı arasındaki mevcut özel ilişkiyi göz önünde bulundurmak zorundadır.
-1/1 maddesinde, ev hayvanının “insan tarafından özellikle evde, özel zevk ve refakat amacıyla muhafaza edilen veya edilmesi tasarlanan her türlü hayvanı ifade eder. “ şeklinde tarif edildiği görülmektedir. Bu tarif doğrultusunda davaya konu köpeğin ev hayvanı olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmekte olup, taraflar arasında davaya konu köpeğin ev hayvanı olduğu konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
-3/2. maddesinde “Hiç kimse bir ev hayvanını terk edemez.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Hakim, taraflar arasında yapılan sözleşme hükümlerinin geçerli olup olmadığını değerlendirir iken sözleşme hükmünün hayvanın terk edilmesi sonucunu doğurup doğurmayacağını göz önünde bulundurmak zorundadır.
C.- 01.07.2004 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun incelenmesinde;
-3/e maddesinde evcil hayvan’ın, “İnsan tarafından kültüre alınmış ve eğitilmiş hayvanları” şeklinde,
-3/a maddesinde yaşama ortamı’nın, “hayvanın veya hayvan topluluğunun doğal olarak yaşadığı yeri” şeklinde,
-3/ı maddesinde ev ve süs hayvanı’nın “İnsan tarafından özellikle evde, işyerlerinde ya da arazisinde özel zevk ve refakat amacıyla muhafaza edilen veya edilmesi tasarlanan bakımı ve sorumluluğu sahiplerince üstlenilen her türlü hayvanı,” şeklinde,
-3/j maddesinde kontrollü hayvan’ın “Bir kişi, kuruluş, kurum ya da tüzel kişilik tarafından sahiplenilen, bakımı, aşıları, periyodik sağlık kontrolleri yapılan işaretlenmiş kayıt altındaki ev ve süs hayvanlarını,” şeklinde,
tanımlandığı görülmektedir.
Bu tanımlar bir arada değerlendirildiğinde, evcil hayvanların doğal yaşama alanının “Ev” olduğu, bu hayvanların doğuştan gelen, ırk özelliklerinin “insan” ile birlikte yaşamak olduğu anlaşılmaktadır. Bu anlamda “Evcil hayvan”’ın yaşam alanı, insan ile birlikte ev, çiftlik vs. iken “yabani hayvan”ın yaşama alanı doğada serbest olma şeklindedir.
Kökeninde, tüm hayvanların “yabani hayvan” olarak doğada serbestçe yaşadıkları, ancak “insan” tarafından evcilleştirilen hayvanların, binlerce yıldır insanla birlikte yaşam sürerek evrimleştikleri, evcilleşen hayvanın, bu andan sonra insandan uzak bir şekilde doğada hayatiyetini koruyamayacağı, varlığının ancak insanla birlikte yaşama ile mümkün olacağı açıktır.
Öte yandan belirtilen tanımlamalar, davamıza konu köpeğin, ev ve süs hayvanı olarak kontrollü hayvan olduğunu, evcil hayvan olarak yaşama alanının EV olduğunu göstermektedir.
Hayvanları Koruma Kanunu’nun 4. maddesi temel ilkeleri düzenlemiştir.
Bu kapsamda (a) fıkrası “Bütün hayvanlar eşit doğar ve bu Kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir.” düzenlemesi ile,
(b) fıkrası “Evcil hayvanlar, türüne özgü hayat şartları içinde yaşama özgürlüğüne sahiptir. Sahipsiz hayvanların da, sahipli hayvanlar gibi yaşamları desteklenmelidir.” düzenlemesi ile,
Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki düzenlemelere paralel şekilde hayvanı hak sahibi bir canlı olarak kabul etmiş, hayvanın bir canlı olarak “Hak Ehliyeti”bulunduğunu ortaya koymuştur.
Benzer şekilde, Kanun’un 5/5 maddesinde bulunan “Ticarî amaç güdülmeden bilhassa ev ve bahçesi içerisinde bakılan ev ve süs hayvanları sahiplerinin borcundan dolayı haczedilemezler.” düzenlemesi, ev hayvanının yalnızca üzerinde mülkiyet ilişkisi kurulan bir eşya olmadığını, hayvanın hak sahibi olduğunu gösteren bir başka düzenlemedir.
Bundan çıkacak hukuki sonuç şudur: Hakim, Borçlar Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca önüne gelen sözleşmenin kanuna ve kişilik haklarına aykırı hükümler taşıyıp taşımadığını değerlendirir iken, sözleşmenin insanın kişilik hakları dışında, hayvanın kişilik haklarına aykırı düzenlemeler içerip içermediğini de değerlendirmek zorundadır.
Hayvanları Koruma Kanunu’nun
-4. maddesi (c) fıkrası “Hayvanların korunması, gözetilmesi, bakımı ve kötü muamelelerden uzak tutulması için gerekli önlemler alınmalıdır.” düzenlemesi ile,
-(d) fıkrası “Hiçbir maddî kazanç ve menfaat amacı gütmeksizin, sadece insanî ve vicdanî sorumluluklarla, sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanlara bakan veya bakmak isteyen ve bu Kanunda öngörülen koşulları taşıyan gerçek ve tüzel kişilerin teşviki ve bu kapsamda eşgüdüm sağlanması esastır. ” düzenlemesi ile,
-5/1 maddesi “Bir hayvanı, bakımının gerektirdiği yaygın eğitim programına katılarak sahiplenen veya ona bakan kişi, hayvanı barındırmak, hayvanın türüne ve üreme yöntemine uygun olan etolojik ihtiyaçlarını temin etmek, sağlığına dikkat etmek, insan, hayvan ve çevre sağlığı açısından gerekli tüm önlemleri almakla yükümlüdür.” düzenlemesi ile,
İnsana, hayvanların korunması yönünden yükümlülükler yüklemiştir.
İnsanların yapmış oldukları düzenlemelerin ve bu kapsamda kişiler arasındaki sözleşmelerin, hayvanların korunmasına yönelik olarak, kanun tarafından öngörülen yükümlülüklere aykırı olmaması gerekir.
D.- 12.05.2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği’nin incelenmesinde kanun ile öngörülen ilkelere uygun ve ayrıntılı düzenlemelere yer verildiği anlaşılmaktadır.
HUKUKSAL DEĞERLENDİRME :
Tüm bu bilgiler ışığında dava konusunun incelenmesinde;
634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 28/1. maddesi, son cümlesi uyarınca “…bütün kat maliklerini bağlayan bir sözleşme hükmünde olan yönetim planının 11/ç bendinde yer alan kat maliklerinin “Kendi bağımsız bölümlerinde kedi, köpek ve tavuk vs. hayvan besleyemezler.” düzenlemesinin Borçlar Kanunu’nun 27. maddesinde belirtilen “Mutlak Butlan-Yokluk” içerip içermediği yönünden yapılan değerlendirmede;
Üstte ayrıntılı olarak açıklandığı üzere,
-Temel Hak ve Özgürlükler belgesi niteliğinde olan ve bu nedenle her türlü düzenlemenin üzerinde bulunup mahkememizce doğrudan uygulanması gereken Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi,
-Anayasanın 90/son maddesi uyarınca kanun hükmünde olan Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi,
-5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu,
Hükümlerine göre hayvanın hak sahibi bir varlık olduğu,
Taraflarca sözleşmeler düzenlenir iken hayvanın kişilik haklarını ihlal eden düzenlemeler yapılamayacağı,
Sözleşme hükmünde sayılan Yönetim Planı’nın da benzer şekilde, hayvanın kişilik haklarına ve kanuna aykırı düzenlemeler içeremeyeceği,
Yönetim planında, hayvanın kişilik haklarına ve kanuna aykırı düzenlemeler bulunması halinde, bu düzenlemelerin Borçlar Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca dairemizce re’sen hükümsüz kabul edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda; dava konusu köpek, ev hayvanıdır. Ev hayvanının doğal yaşam ortamı ev olup insan ile birlikte yaşama hakkına sahiptir. Davalı tarafından sahiplenilerek eve alınan ve yıllardır aile bireyleri ile birlikte yaşayan köpek, ev bireylerini kendi ailesi gibi benimsemiştir. Bu köpeğin çevreye hiçbir rahatsızlık vermemesine rağmen, sırf insanlar tarafından yapılan Yönetim Planı uyarınca evden uzaklaştırılması, onun kişilik haklarına aykırılık teşkil edecek niteliktedir.
Ev hayvanı olan dava konusu köpeğin, bu evden uzaklaştırıldığında hayvan barınağına bırakılabileceği söylenebilir. Ancak hayvan barınağının koşullarının köpeğin aralarında özel bir ilişki oluşan aile bireyleri ile sahip olduğu koşullar ile kıyaslanamayacak kadar kötü olduğu sabittir.
Hayvanın hak sahibi bir varlık olarak kabul edilmesi gerektiği üstte belirtilen uluslararası metinler ve Hayvanları Koruma Kanunu ile benimsenmiştir. Hayvanları, ancak üzerinde mülkiyet ilişkisi kurulabilecek bir meta olarak gören anlayışın, gelişen hukuk ve çağdaş bakış açısı karşısında değişmesi, hayvanları kendi kişiliği ile canlı bir varlık olarak kabul edilmesi zorunludur.
Tüm bu nedenlerle dava konusu köpeğin, ev hayvanı olarak insanlarla birlikte yaşamaya gösterdiği uyuma, çevreye zarar vermemesine rağmen, evden uzaklaştırılmasına dayanak oluşturacak Yönetim Planının 11/ç bendinin, hayvanın temel hak ve hürriyetlerini göz önünde bulundurmaması, hayvanın kişilik haklarına ve kanuna aykırı hükümler içermesi nedeniyle, Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesi kapsamında hükümsüz kabul edilmesi gerektiği dairemizce kabul edilmiştir.
Öte yandan yönetim planının kat mülkiyeti kurulur iken müteahhit firma tarafından tek taraflı olarak oluşturulup bağımsız bölümlerin bundan sonra satışa çıkartılmış olması karşısında ana taşınmazda yaşamını sürdürecek olan kat maliklerinin, yönetim planının oluşması aşamasında katılımının mümkün olamadığı açıktır. Yönetim planı, firma ile kat malikleri arasında icap ve kabul ilkelerine uygun olarak oluşturulmadığına göre yönetim planının genel işlem şartı niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.
Genel işlem şartlarının taraflar arasında gabin oluşturmaması, tarafların hak ve yükümlülüklerinde dengenin bozulmaması zorunludur. Ev hayvanı bakmayı yasaklayan yönetim planının değiştirilmesindeki güçlük göz önünde bulundurulduğunda kat malikleri arasında dengeyi gözetmediği, taraflar arasında dengeyi bozan, genel işlem şartı şeklinde kabul ettirilmiş düzenlemelerin hükümsüz sayılması gerektiği dairemizce benimsenmiştir.
Bununla birlikte hayvanlar hak sahibi birer canlı olarak tanımlanır iken insanın hakları göz ardı edilemez. Toplumsal yaşam gün geçtikçe daha fazla oranda, insanların bir arada yaşamasını gerektirmektedir. Bir arada yaşayan topluluk içinde her birey, diğer kişilerden
güvenlik hakkına, sağlık hakkına saygı gösterilmesini, yaşam konforunu olumsuz etkileyecek davranışlardan kaçınmasını istemek hakkına sahiptir.
Bu nedenle ev hayvanı bulunduran herkes, baktığı hayvanın,
a.-Saldırgan davranışlarla diğer insanlar üzerinde tehdit oluşturmasına engel olmak,
b.-Çevreyi kirletmemek, hayvanın dışkı, tüy dökme gibi doğal atıklarını insanın yaşadığı çevreden hijyenik bir şekilde uzaklaştırmak,
c.-Hayvanın havlayarak vs. şekilde gürültü kirliliği yapmasına engel olmak,
d.-Hayvanın yaşadığı ortamın pis tutularak koku kirliliği yaşanmasına engel olmak,
ve burada sayılamayan benzer şekillerde hayvanın çevrede zarar oluşturması ve rahatsızlık vermesine engel olmak yükümlülüğü altındadır.
İnsanlar toplumsal yaşam içerisinde rahatsız edilmeden kendi yaşamını sürdürmek hakkına sahiptir. Ev hayvanının insanla birlikte yaşamaya uyumu veya ev hayvanına bakan kişinin davranışları,
-634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 18. maddesinde düzenlenen kat maliklerinin “birbirini rahatsız etmemek” yükümlülüğünün ihlali,
-Türk Medeni Kanunu’nun 737. maddesinde düzenlenen taşınmaz malikinin “Komşusuna zarar verecek davranışlardan kaçınma” yükümlülüğünün ihlali,
boyutuna ulaştığı takdirde, çevrede yaşayan insanların hakları ile hayvanın hakları çelişir. Bu durumda hukuk, çelişen haklardan insanın güvenlik ve rahatsız edilmeme hakkını üstün tutmalı ve hayvanın, uyum sağlayamamış ise toplumsal yaşamdan, hayvanın bakımını üstlenen kişi bakım yükümlülüğünü yerine getiremiyor ise bu kişinin yanından uzaklaştırılması gerekir.
Bu durumda; 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 33/2 maddesi uyarınca “Hakimin müdahalesi” ile evde beslenen ev hayvanının evden uzaklaştırılması talep edildiğinde mahkemece,
I)Davacıdan evde bakılan hayvanın çevreye rahatsızlık verip vermediğinin sorulması,
II)Rahatsızlık verdiği iddia olunur ise rahatsızlığın açıklattırılması,
III)Verilen rahatsızlık gürültü ise Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği’nin 10/ğ maddesi uyarınca “…söz konusu hayvan ya da hayvanların yaşama ortamına en yakın konutta bulunan bir yatak odası için ses basıncı düzeyi ve oturma odaları için de kabul edilebilir ses basıncı düzeyleri ile ilgili olarak 1/7/2005 tarihli ve 25862 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliğindeki (2002/49/EC)” değerlerin aşılıp aşılmadığının mahallinde keşif yapılarak uzman bilirkişi aracılığı ile yaratılan ses seviyesinin desibel değerinin ölçülmesi,
IV)Verilen rahatsızlık güvenlik ise hayvanın saldırgan davranıp davranmadığı, hayvan sahibinin gerekli önlemleri alıp almadığı hakkında tanıkların dinlenmesi ve hayvanın toplumsal yaşama uyum gösterip göstermediği hakkında veteriner bilirkişi aracılığı ile keşif yapılarak hayvanın davranışlarının gözlemlenmesi,
V)Verilen rahatsızlık çevreyi kirletmek ise buna ilişkin delillerin toplanması, tanıkların dinlenmesi, kirletme devam ediyor ise bunun keşif yapılarak gözlemlenmesi,
gerekmektedir.
Mahkemece tüm bu araştırma yapıldıktan sonra evde hayvan bakılması diğer kat maliklerine rahatsızlık veriyor ise hayvanın evden uzaklaştırılmasına, hayvan çevreye zarar vermiyor ise talebin reddine karar vermek gerekir.
Somut olayda; davacı tarafından dosyaya sunulan ve kat maliklerinin imzalarını içeren dilekçe, evden uzaklaştırılması istenen hayvanın rahatsızlık verdiğinin tek başına delili olamaz. Mahkemece mahallinde keşif yapılarak ve tarafların tanıkları dinlenip tüm deliller toplanarak hayvanın diğer kat maliklerine zarar verip vermediği tespit edilmelidir.
Kabule göre de; davanın kabulüne karar verilmiş olmasına rağmen köpeğin evden uzaklaştırılmasına yönelik hüküm kurulmamış olması hatalıdır.
Dairemizce ilk derece mahkemesi kararı hem maddi olay, hem de hukuka uygunluk bakımından incelenmiş olup tüm dosya kapsamı, toplanan deliller ve yasal gerektirici nedenlere göre, ilk derece mahkemesi kararında belirtilen eksiklikler tespit edilmiştir.
Yargılamadaki hukuka aykırılıkların niteliğine göre eksikliklerin dairemizce duruşma açılarak veya dosya üzerinden tamamlanması mümkün bulunmamaktadır. Davada yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulduğundan ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın dairemiz kararında açıklanan kaldırma gerekçelerine göre yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan nedenlerle,
İstinaf başvurusunun KABULÜNE,
Bursa 5.Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2018/1968 esas, 2018/2646 karar sayılı dava dosyasında verilen 21/12/2018 tarihli kararın HMK 353/1-a-4 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
Gerekçede belirtilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
İstinaf başvurusunun kabulüne karar verildiğinden Harçlar Kanunu uyarınca istinaf yasa yoluna başvuru sırasında ilk derece mahkemesince peşin olarak alınan istinaf karar harcının istinaf edene İADESİNE,
İstinaf eden tarafından yatırılan ve iade edilemeyen istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile diğer istinaf giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden yapılacak yargılamada yargılama giderleri arasında değerlendirilmesine,
İstinaf avansının kullanılmayan kısmının istem halinde yatırana iadesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 29/04/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Comments are closed.